ARDAHAN’IN KÜLTÜRÜ
İlimiz; çok önemli tarihi, doğal ve turistik değerlere sahiptir. Urartu, Med, Pers, Roma, Sasani, Selçuklu, İlhanlı, Karakoyunlu, Akkoyunlu, Safavi ve Osmanlı uygarlıklarına ev sahipliği yapan yörede birçok tarihi eser ve kalıntı bulunmaktadır. Anadolu’nun kuzeydoğusunda bir serhat şehri konumundaki Ardahan’da çok sayıda tarihi kale ve kuleler, cami ve köprüler, şapel ve kiliseler, çeşme ve hamamlar ilin tarihi ve kültürel mirasını oluşturmaktadır.
İlimizde pek çok festival düzenlenmektedir. Bu festivaller ve tarihleri şöyledir :
6-7-8 Temmuz 2012 Hoçvan-Yayla Şenlikleri
6-7-8 Temmuz 2012 Göle-Kaşar Festivali
7 Temmuz 2012 Damal-Atatürk’ün İzinde ve Gölgesinde Damal Şenlikleri
8 Temmuz 2012 Çıldır-Çıldır Göl Festivali
13-14-15 Temmuz 2012 Bağdeşen-Bülbülhan Yayla Şenlikleri
14 Temmuz 2012 Posof-Âşıklar Şöleni
24-25-26 Ağustos 2012 Ardahan-Ardahan Bal Festivali
İlimiz tarihi mekan ve kalıntıları bakımından da zengin bir yapıya sahiptir. Onların bazıları şunlardır:
Ardahan Kalesi:
Ardahan Kalesi çevresinde yapılan Prehistorik araştırmalar, (M.Ö. 3500-2000) Eski Tunç Çağı’na ait yarlaşmanın varlığını ortaya koymuştur. Ardahan Kalesi, Osmanlı döneminde 16. yüzyıl ortalarında, Kanuni Sultan Süleyman’ın emriyle inşa edilmiş ve günümüze kadar ulaşmayı başarmıştır. Tarihi oldukça eskilere dayanan Ardahan Kalesi’nde yapılan kazılar bölgenin çeşitli krallıkların hakimiyetine girdiğine göstermektedir.
Şehir merkezinin kuzeyindeki Halil Efendi Mahallesi ile şehir merkezini birbirinden ayıran Kura Nehri’nin hemen sol kıyısında bulunmaktadır. Kale mimari açıdan dikdörtgen planlıdır. Giriş kemerinin hemen üzerinde, yapıldığı tarih 1544 olarak yazılmaktadır. Dikdörtgen plan oluşturan sur duvarları, 745 m. uzunluğundadır. Baştan başa kare tabanlı ve çokgen planlı çok sayıda kule ile desteklenmiştir.
Savaşır (Cancak) Kalesi:
Posof ilçesine bağlı Savaşır (Cancak) köyünün güneydoğusunda, üç yanı vadi ile çevrili sivri bir tepe üzerinde konumlandırılmıştır.
Kinzi Kalesi:
Ardahan’ın yaklaşık 30 km. batısında Bağdeşe (Kinzodamal) köyünün kuzeyinde, Bülbülan Yaylası’nın güneydoğusunda yer alan bir kaledir.
Sevimli Kalesi:
Hanak ilçe merkezinin yaklaşık 18-20 km. güneydoğusundaki Sevimli (Vel) köyünün takriben 500 m. güneyinde, Kura Nehri vadisinde, yarımada biçimli sarp bir tepe üzerinde yer almaktadır.
Kalecik Kalesi:
Göle ilçesine bağlı Kalecik köyünün yaklaşık 450-500m. güneyinde, köyden gelen derenin oluşturduğu vadi eli Kura Vadisi’nin kesiştiği noktada sarp bir alana kurulmuştur.
Şeytan Kalesi:
Çıldır ilçesinin Yıldırımtepe köyü civarında olan bu kalenin, Ortaçağ’da yapıldığı tahmin edilmektedir. Çıldır’a 1 km. uzaklıktaki Yıldırımtepe köyünün yaklaşık 1,5 km. kuzeydoğusunda bulunan Karaçay Vadisi’nde oldukça sarp bir alana inşa edilmiştir.
Kurtkale:
Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 36 km. kuzeydoğusundaki Kurtkale nahiyesinin 1 km. güneyinde ve Gürcistan sınırında bulunmaktadır. Yakınındaki nahiyeye de adını veren Kurtkale’nin tarihi ve adını nereden aldığı konusunda kesin bilgi yoktur.
Kazan Kale:
Ardahan’ın yaklaşık 12-13 km. kuzeydoğusunda, Kura Vadisi’nin nehrin akış yönüne göre sağında, vadinin sınırlandığı dil biçimindeki yükselti üzerinde yer almaktadır. Kesin tarihi bilinmeyen kale çevresinde, eski yerleşim izleri mevcuttur.
Altaş (Ur) Kalesi:
Ardahan- Hanak karayolunun 18. km’sindeki Altaş (Ur) köyünün doğusunda yer alan sivri bir tepe üzerine kurulmuştur. Tarihi kaynaklarda sadece adı ve yeri belirtilen kalenin, ilk yapım tarihi kesin değildir. Ancak 7.- 8. yüzyıldan beri bu kalenin mevcut olduğu anlaşılmaktadır.
Kırnav Kale:
Hanak ilçesinin 5 km. güneyindeki Çayağzı köyünün yaklaşık 400 m. batısında Ardahan– Hanak karayolu üzerinde Hanak Çayı kenarında yer alır. Bu kalenin de kesin inşa tarihi bilinmemektedir. Ancak bugünkü kalıntıların, Ardahan Kalesi’ne ait kalıntılarla aynı duvar tekniğine sahip olması dikkat çekicidir.
Camiler
Ardahan Merkez Mevlit Efendi Camii:
Ardahan şehir merkezinde Halil Efendi Mahallesinde, kalenin yaklaşık 150-200 m. doğusunda yer almaktadır. Giriş kapısında bulunan kitabeye göre, yapımı 1701 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ancak bu caminin yakın tarihlerde beden duvarlarının yarıdan yukarısı ve üst örtüsü yenilenmiştir.
Posof Merkez Camii:
Posof merkez camisinin minberinde kitabeye göre 1868 tarihinde inşa edildiği anlaşılmaktadır. Cami, boyuna dikdörtgen planlı olup, kesme taşlardan yapılmıştır. İç yapısı Osmanlı mimarisini yansıtmaktadır. Ayrıca caminin doğusunda yer alan dikdörtgen hazire alanında bulunan bir lahitte yazan 1771 tarihi caminin tarihinin minberindeki tarihinden daha eskiye dayandığını düşündürmektedir.
Derviş Bey Camii
Ardahan da Tugay Komutanlığının yanında ki parselde inşaa edilmiş bulunmaktadır.
Cümle kapısı üzerinde,iki tarafta yatay dikdörtgen panolar halinde yer alan yazılarda h.1285/m.1869 tarihi okunur.Yapıya adını vermiş olan Derviş Bey’in kimliği hakkında biyografik bilgi mevcut değildir.Caminin sağ ve sol tarafındaki panolarda “İslamdan daha yüksek bir şeref yoktur”ibaresi ve altında 1285 tarihi verilmiştir.
Camii esas plan itibariyle dikdörtgen konumlu plan şemasına sahiptir.Girişin önünde yer alan mahfel,taşıyıcı ve kirişleme sistemiyle,ana hacmi iki bölüm halinde ifadelendirmiş, böylece içten ahşap kubbe dıştan,dıştan oturtma çatı ile örtülmüştür.Duvar kalınlığı 0.80m.olan yapının Minareside camii gibi muntazaman kesme taştan imal edilmiştir.
Akçakale Ada Şehri Kalıntıları
Çıldır Gölü’nün içerisinde yer alan Akçakale Adası, doğal güzelliklerinin yanı sıra, birinci derecede arkeolojik sit alanıdır. Çıldır ilçe merkezinin yaklaşık 27 km. güneydoğusunda yer alan Akçakale köyünün hemen batısında bulunan bir ada şehrine ait kalıntılardır.
YÖREMİZDE EFSANELER
KÜR ÜZERİNDEKİ UĞUZ TAŞI EFSANESİ
Ahıska Nekeleye Köyü Hırtıs arasında Ardahan’dan gelen Kura suyunun üzerinde Uğuz taşı denen iki kapı boyunda bir kesme taş vardır. Uğuzlar’dan iki kardeş o koca kaya gibi taşı bir taş ocağından keserek buraya köprü kurmak için getiriyorlar. Bunlar taşı kesip Kura’nın kıyısına koyduktan sonra öğle yemeği için evlerine giderler. Bu sırada Uğuzlara göre ufak yapılı bir adam da onların evlerine konuk gider.
Uğuzun atının torbası bir Somar (320-330 kg. kadar) arpa alır. O ufak adam Uğuz’un gözünün koca bir kilim gibi duran atın torbasını doldurduktan sonra gücü yetmediğinden atın başını eğdirir ve kolaylıkla arpa dolu torbayı hayvanın başına takar. Uğuz’un anası bunu görünce oğullarına der ki “sonunda dünyayı bunlar ele geçirip yiyecekler.” Bu durumu gören iki Uğuz kardeş de ufak adamın gücü ile büyük işleri başardığını, bu at torbası olayında gözleri ile gördüğünden Kura üzerinde kurmak istedikleri taş köprüyü yapmaktan vazgeçerler. Sonradan o uzun ve dev yapılı Uğuzlar saflık ve hile bilmezliklerinden zamanla yok olup giderler.
Uğuzlar sık sık uyumazlarmış. Uyudukları zaman da yedi gün aralıksız uyurlarmış. “Uğuz’un uykusuna yattığı” sözü buradan kalmadır.
ÇILDIR GÖLÜ DİBİNDEKİ ESKİ ŞEHİR
Eskiden Çıldır Gölü’nün dibinde bir şehir varmış. Buranın beyi Akçakala’da otururmuş. Çukurda kurulmuş olan bu şehrin, dokuz burma musluklu çeşmesi varmış. Bey “Gece gündüz çeşmeden su alanlar sakın çeşmeyi kapatmayı unutmasınlar yoksa şehri su basar” demiş.
Şehirde kadın erkek bu buyruğa uyarmış. Bir gün akşamın karanlığı basmışken çeşmeden su doldurmakta olan bir kıza yedi yıldır gurbette olan ağabeyin geldiğini müjdelemişler. Dokuz burma musluklu çeşmenin bir musluğundan su dolduran kız, sevindiğinden evine koşup giderken burmayı kapatmayı unutmuş. O gece karanlığında çukur yerlerdeki evleri su basarken artık dokuz burmalı çeşmenin yeri de belli olmaz hale gelmiş. Evi biraz yüksekte olanlar işin farkına varınca çoluk çocuğun elinden tutarak hiçbir eşya almadan yokuş yukarı kaçmışlar. Ertesi gün şehirden ancak kilisenin kümbeti görülürken akşama kadar onlarda sular altında kalmış. Şehirden sağ kurtulup kaçanlar Akçakala adasına gelmişler. Çıldır Gölü işte dibindeki o dokuz burmalı çeşmenin suyundan ortaya çıkmıştır. Eğer (güneydeki) Taşbaşından bu gölün ayağı Zarşat’a doğru akmasaydı Akçakala adası ile öteki köyleri su basardı.
UĞUZ ÇAYIRI VE UĞUZ DAĞI EFSANESİ
Eskiler der ki; Gürcülükten bile önceleri Cınıvızlar (Cenevizli-Romalılar) daha görünmeden Uğuz Dağı ile çevresindeki yaylalarda Uğuz (Oğuz) denilen çok iri yapılı bir millet yaşarmış. Bu Uğuzların bir beyi varmış ki bütün Ardahan ve Cavk da denilen Akhılkelek ile Zegan (Posof’un Ilgar ve Cin Dağı kesimleri ile Şavşat sınırındaki Arsiyan Dağı etekleri) bunun mülkü imiş. Bu Uğuz’un dağı ile çevresinde ve Kura suyu üzerindeki kışlaklar bu beyin has otlağı imiş. Öteki dağlar ve anılan yerlerde o zamanlar hep çamlık ve ormanlık imiş.
Uğuz Dağının yanında her yıl 300 araba ot biçilmekte olan Uğuz’un çayırını bu bey her yaz bir Uğuz’a biçtirirmiş. Biçen adam buralarda yaylayan ve çok iri birisiymiş. Bu Uğuz, Uğuz çayırının 300 arabalık otunu bir günde hem biçer, hem de yığarmış.
Uğuz bir yaz günü buraları tırpan ile biçerken bacısı kendisine öğle yemeği getirmekteymiş. Sıcakta biçenle uğraşırken kendi terinin buğusu gözlerini bürüyen Uğuz çayırın gür bir yerinde kızgın kızgın çalışırken bu sırada omzunda heybesiyle öğle yemeği getiren ve yanına yaklaşan bacısını gözü görmez ve otlarla birlikte onu da ikiye biçmiş. Bunu yaparken bile farkına varmamış. Kol başına geldiğinde belinden çıkarttığı masatını tırpanına vurmaya çalışan Uğuz bir de bakmış ki tırpanı al kana boyanmış.
“Bir hayvanın canına mı kıydım” diyerek yazıklanırken hemen o kol boyunu dolaşmış. Bir de ne görsün, öğle yemeğini getirmiş olan bacısını ikiye biçmiş. Hiddetle masatı yere vurmuş, aktaştan olan masatın yarısı çayıra saplanmış. Bugün dışarıda kalan kesimi bir adam boyundan yüksektir. Ellerini yere vurup tırpanı da bırakarak hemen bacısının iki parçasını birleştirip masatın dibine gömmüş. Kendisi de kederinden Uğuz dağının tepesine çıkmış ve orada ölmüş.
KURŞUN ASKER EFSANESİ
Posof İlçesine bağlı secede de Kahraman Mehmetçik Hudut Karakolunda nöbetçidir. Kulağına sesler gelir ve karşı tepeden düşman görünür. Arkadaşları duysun diye silah atar, onlar gelinceye kadar düşman sarar. Ruslar kurşun yağmuruna tutulur. Bu köye “Kurşun Çavuş” denmiştir.
TEKÇAM EFSANESİ
İlimizin merkeze bağlı Ovapınar Köyü dağlarında bulunan ormanlık bir alan zamanla yok olur, ancak bir tane çam ağacına kimse dokunmaz. Geceleri ağacın etrafında mumların yandığını gören yöre halkı bu çam ağacının kutsal olduğuna inanır ve dilek dilemek için buraya gelir. Ancak bir gün çevredeki köylerden birinde yaşayan bir adam ağacı kesmeye karar verir. Ağacın yanına gelerek baltasıyla kesmeye başlar ve baltayı vurduğu yerden kan gelir. Ağacı kesmeye kararlı olan adam vazgeçmez ve ağacı keserek evine götürür. O günün akşamında bu bölgeye görülmemiş bir derecede yağmur yağar ve adamın yaşadığı köyden bir sel geçer. Sel köyden sadece bu adamın evini ve ailesini götürürken, başka kimseye zarar vermez.
Bugün ağacın bulunduğu yerde “Tekçam” denilen bir çeşme akmakta ve yöre halkı yağmur yağmadığı zaman buraya gelerek yağmur duası etmektedir.
GİZLENGUGİ: Saklambaç
BEYABUR: Rezil
BAÇ ETMEK: Öpmek
GIJGIRMAK: Yoğurdun ekşimesi
HARMUTLAMAK: Suyu ılıtmak
GIDIL: Küçük
PİSİK: Kedi
MOZİK: Dananın Büyüğü
GARABAN: Köy Evinin Girişi
KERSEN: Hamur Teknesi
FANTİ: İskambil
HERG: Sürülmüş Tarla
HAROS: Nadasa Bırakılmış Tarla
PULUL: Ot Yığını
GALAMAK: Yakmak
GALAK: Tezek Yığını
KOTETE: Tabure
KAVÇAL: Uzun Çene
NİGART: Tavuğun Gagası
TAR: Tavukların Kümeste Üstüne Çıktığı Yer
ÇİMMEK: Banyo Yapmak
TEREK: Raf
GUZİK: Kambur
DILLO: Hafifmeşrep
CIRMAK: Yırtmak
GATAKLAMAK: Kovma, Uzaklaştırma
MÜRGÜLEMEK: Uyumak
GAJ GÖZ: Çakır Göz
CİNDAL: Kedi Yavrusu
CARUĞÇU: Kır Bekçisi
LOBYE: Fasulye
GIJO: Kozalak
BED: Çirkin
CANCUR: Erik
LIBBIZ: Parasız, Züğürt
TELLÜK: Yünlü Takke
ÇENKÜRMEK: Köpeğin Havlaması
GOCİK: Kaban
ŞOŞARTMAK: Abartma
ŞUŞLANMAK: Fazla Yatma
AĞPUN: Gübre
AKHORA: Yakın Bir Yer
BADİYE: Geniş Ağızlı Taş
CİCLOBA: Arpacık
CAVLAK: Ayakta Kurumuş Ağaç, Zayıf İnsan
DEY HORA: Uzağı Tarif Eden İşaret Zamiri
GÜZGİ: Ayna
GUĞUN: Ağlama
HELHEL: Havai Kimse
AGOZ: Sabanın Açtığı İz
JUJUN: Tatlı Kaşıntı
KOLOPA: İçi Oyulmuş Kap
KÜSGİ: Ağaç, Sırık
GARAVUL: Bekçi
LÖK: Büyük
PÖRÇÜK: Tırpanı Sapına Bağlayan Yeri
SOKO: Mantar
SAKO: Kolsuz Ceket
ŞÜŞİT: Huni
ŞİNEL: Palto
ŞÖHE: Siyah Boncuk
TAPUL, PULUL: Ot Demeti
TAT: Çorabın Taban Kısmı
TORHOLA: Kabuk Tutmamış Yumurta
TIĞ: Saman, Ekin Karışımı Yığın
DINAZA: Alay Etme
ZAĞ: Keskin, Sivri
ZABUN: Fakir
ZANGAL: Tabansız Uzun Çorap
ZEDA: Tarlanın Sürülmemiş Tarafı
ZURGANA: Eğri, Büğrü Vücutlu
ZUBUN: Mintan
POCİLEMEK: Baltayı Taşa Vurma
TOĞAYİRLENME: Kendinden Geçme
CANCİKLERİN GEVŞEMESİ: Hoşuna Gitme
LEYAKIL DÜŞMEK: Yorgun düşmek
ŞOGURT: Salya
YEGİN: Çalışkan, titiz
ENDEZE OLMAK: Oyalanmak
PUSMAK: Sinmek
MURUSLARINI DÖKMEK: Suratını asmak
YÜNGÜL: Hafif
AĞZINI GÖZÜNÜ TUZ GİBİ YALAMAK: Çok özlenen kimseler için söylenir
GOMBA DÖNMEK: Takla atmak
GIGIL YÜZLÜ: Yüz yapısı küçük olan kimseler için söylenir
HERSLENMEK: Sinirlenmek
ABURSUZ: Rezil
PÜRÇEK: Saç Tutamı
GOLOP: Ağaçtan yapılmış yoğurt kabı
SİTİL: Yoğurt Kabı
GAGAÇ: Kalın, kuru çalı (zayıf kimseler için söylenir)
PİTİG: Köpek yavrusu
ÇİRTAKOZ: Deli
GANFET: Akide Şekeri
GAGILDAMAK: Gülmek
CİCİP: Ağız kenarında ve yüzde çıkan yaralar
TEŞT: Saç legen
GEŞLENMEK: Donmak,Üşümek
SOYHA, ANDIR, MERET: Uğursuz şeyler için söylenir
HINGILIM ATMAK: Gereksiz hareket ve işler
KÖÇMEK:
GURUĞ TAVUK: Anaç tavuk
HARO: Kiler,ambar
LOBBAZ: İşe yaramaz aylak
SEĞİRTMEK: Çabuk davranmak
PELLÜK: Ayaktaşı oyunu
YAŞIK: Ağaçtan yapılan kasa
GOPPAL: Büyük burun
PORTLAK: Göz Yapısı büyük olan
VEDRA: Kova
BİBİ: Hala
CUCUL: Civciv
DOY DOY: Güvercin
PEŞGUN: Sofra
GUŞGANA: Tencere
CİNCAR: Isırgan Otu
ZIRZA: Asmalı kilit
BİJLİ: Sivri
PALAZ: Bez
HERZAL: Tekerleksiz el arabası
ZAĞAR: Küçük köpek
iSTOL: Yer sandalyesi
GIJİK: Kıvırcık saç
ÇIRNAĞ: Tırnak
YEKTİ: Yetim
MUÇURLAMAK: Buruşturmak
ŞAKILDAYAN: Yıldırım
GOPLANMAK: Şişmek
PEŞKİR: Havlu
GIDİK: Oğlak
GUTİK: Küçük Köpek
KARTOPİ: Patates
PİŞKA: Kibrit
CAMUŞ: Manda
LAZUT: Mısır
BEDASIL: Soysuz
TEVÜR: Çeşit
GUNÇUL: Uç, köçe
GULLEP: Menteşe
GODET: Süpürge sapı
GOTİK: Manda Yavrusu
GAGAL: Göz
SEKÜ: Divan
FURĞUN: Öküz Arabası
KOR ARABA: Kağnı
GAŞGA: At Arabası
iŞKAP: Dolap
CİCE: Büyük Abla